🦇 Kalem Suresi Son Iki Ayeti Dinle

Mekkedöneminde inmiştir. 28 âyettir. Sûrede başlıca, Nûh peygamberin mücadeleleri ve Nûh Tufanı konu edilmektedir. Sûre, adını konusundan almıştır. 11. Sûrede. 1-28 ayetler arasında Nuh peygamberin davası ve daveti anlatılır. Gece gündüz, gizli ve açık kavmini davet eder ama kavmi putlara tapmaktan vaz geçmez. 68 Sure. Kalem Suresi 39. Ayet Meali, Kalem 39, 68:39. Yahut bizden, her ne hükmederseniz mutlaka öyle olacağına dair Kıyamete kadar sürecek kesin sözler mi aldınız? GetAmenerrasulü Ezberlemek Için MP3 Free Of Charge in Mp3 Media uploaded by Herkes için Dua ve Sureler. The amenerrasulü-ezberlemek-için have 0 and 2,148. Details of Amenerrasulü ezberleme 10 tekrar Bakara suresinin son iki ayeti Bakara Suresi 285 286 Herkes için MP3 check it out. RM 912KB - Normal Kalite. Dinle. İndir. Bölüm: Tertil Şeklinde Okumalar. Rivayet: Kırâat-ı Âsım ve rivâyet-i Hafs. Yayımlamak tarihi: 23 Safar 1431 (07.02.2010) Son yenileme: 29 Safar 1431 (13.02.2010) Önceki sure. Mülk Suresi. KalemSuresi ve Kalem Suresinin anlamı ve Arapça okunuşu ve yazılışı. Kalem suresi Türkçe okunuşu ve meali, Kalem suresi anlamı demektir. Ayrıca Kalem suresi meali burada bulabilirsiniz. Buradan Kalem Suresi okunuşunu Kureyş Sûresi Arapça kısmından öğrenerek Kalem suresini dinleyerek ezberleyebilirsiniz. Ayrıca Kalem suresi ve anlamı ile Türkçe okunuşları da KALEMSÛRESİ nedir? ne demektir? Kur'ân-ı kerîmin altmış sekizinci sûresi. Nûn sûresi de denir. Kalem sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi). Elli iki âyet-i kerîmedir. İlk âyetinde geçen, kalem kelimesinden dolayı, Sûret-ül-Kalem denilmiştir. Sûrede, Peygamber efendimizin aklî mükemmelliği ve yüksek ahlâkı, O'nu KalemSûresi سُورَةُ الْقَلَمِ KALEM 69. Hâkka Sûresi سُورَةُ الْحَٓاقَّةِ GERÇEKLEŞEN 70. Meâric Sûresi سُورَةُ الْمَعَارِجِ DERECELER SAHİBİ 71. Nûh Sûresi سُورَةُ نُوحٍ NUH 72. Cin Sûresi سُورَةُ الْجِنِّ CİN 73. Ayet-el Kürsi, Kur'an-ı Kerim'de Bakara Suresi'nin 255. ayetidir. Kur'an-ı Kerim'de Bakara Suresi'nin 255. ayeti olan 'Ayet-el Kürsi'nin pek çok fazileti vardır! Kalem Duası Faydaları ve Faziletleri. Sınava giren öğrencilere başarı ve kolaylık sağlar. Zihnin açılması için ilk beş ayeti okunmalıdır. Nazardan korunmak amacıyla son iki ayeti okunmalıdır. Kıskanç ve kötü huylu kimselerden korunmak için okunur. Zalimlerden korunmayı ve Allah’a sığınmayı sağlar. tz1F. Göz değmesini isabetül-ayn önlemek veya nazar değmesine karşı okunan ayet ve dualar vardır. Kuran-ı Kerim’de Kalem Suresinin son ayetleri olan 51. ve 52. ayetleri nazar değmesine karşı okunabilir. Alimler, Nazar Ayeti olarak adlandırılan Kalem Suresi 51-52. ayetlerini okumuşlar ve nazara karşı okunmasını tavsiye etmişlerdir. NAZAR AYETİ Ve in yekâdü’llezîne keferû le-yüzlikûneke bi-ebsârihim lemmâ semiu’zzikra veyekûlûne innehû le-mecnûn. Ve mâ hüve illâ zikrun li’l-âlemîn. ANLAMI MEÂLİ 51. Şüphesiz inkar edenler Zikr’i Kur’-an’ı duydukları zaman neredeyse seni gözleriyle devirecekler. Senin için, “Hiç şüphe yok o bir delidir” diyorlar. 52. Halbuki o Kur’an, âlemler için ancak bir öğüttür. NAZAR AYETİ DİNLE NAZAR AYETLERİ KALEM SURESİ 51-52. AYETLERİN TEFSİRİ 51. Ey Muhammed! Kâfirler sana olan şiddetli düşmanlıklarından dolayı, neredeyse gözleriyle seni devirip helak edecekler. Bu, Arapların, “Bana öyle bir baktı ki, neredeyse beni yıkacaktı” sözündendir. İbn Kesîr şöyle der Bu âyette nazarın, ve tesirinin, Allah’ın izniyle hak olduğuna delil vardır. “Kaderin önüne geçecek bir şey olsaydı, onu göz geçerdi”Ahmed b. Hanbel, Müsned 6/438; Müslim, Selâm 42, Tîrmizî, Tibb, 17,19. hadisi de bunu destekler. Onlar, Kur’ân okuduğunu işittiklerinde böyle yapar, kin ve kıskançlıklarının şiddetinden, “Muhammed bir delidir” derler. Yüce Allah onlara cevap olarak şöyle buyurur 52. Bu mucize Kur’ân, insanlar ve cinler için bir öğüt ve nasihattan başka bir şey değildir. O halde, kendisine Kur’ân inen kimseye nasıl “deli” denilir. Yüce Allah sûreye Peygamberimizin yüceliğini anlatarak baş­ladığı gibi, Kur’ân’ın yüceliğini anlatarak, bitirdi ki, bidayet ile nihayet, en parlak bir açıklama ve en güzel bir sona ermede birbirlerine uygun düşsün. Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t–Tefasir Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır. Nûnc velkalemi vemâ yesturûneNun, andolsun kaleme ve Tanrı adlarından bir addır, sûrenin adıdır, rahman kelimesinin harflerinden bir harftir, hokkadır, levihtir, cennette bir nehirdir, balıktır diye... Devamı.. Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun ki; Nûn veya hokkaya, kaleme ve yazdıklarına andolsun ki;Nûn. Kaleme, akıllı ve sorumlu varlıkların yazmaya devam ettikleri kitaplara, sicillere andolsun!Nun. Kaleme ve yazdıklarına andolsun,Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına ve kalem, bir de satıra yazı yazdıkları şeyler hakkı için,Nun; * kaleme ve yazdıklarına andolsun!* Allah’ın ezeli ilmi veya mürekkep hokkası veya “kün fe-yekün” emr-i İlahîsi Kalem ve yazdıklarına yemin olsun ki, [664][664] Kalem sûresi hakkında genel bilgi için bk. Bayraklı, KUR’ÂN TEFSÎRİ, XIX, kaleme ant, yazdıklarına antNûn. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun ki“Nûn” harfi ile ilgili Bkz. 2/1 Nûn. Kalem ve bütün yazdıkları ve rabbin ni’meti hakkı içün yemîn iderim. Yâ Muhammed! Sen mecnûn Nun; kalem ve onunla yazılanlara and olsun ki, sen Rabbinin nimetine uğramış bir kimsesin, deli cinlenmiş Nûn.[553] Ey Muhammed Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli harf ile ilgili olarak Bakara sûresinin ilk âyetinin dipnotuna 2. Nûn. Kaleme ve kalem tutanların yazdıklarına andolsun ki Resûlüm, sen -Rabbinin nimeti sayesinde- mecnun değilsin. Nûn», bir görüşe göre hecâ harflerindendir, manasını ancak Allah bilir. Bunun manasını verme cihetine gidenler ise, daha çok hokka» kelimesi ile ma... Devamı..NuN, kaleme ve yazdıklarına Kaleme ve yazdıklarına ve kalem ve ehli kalemin satra dizdikleri ve dizecekleri hakkı içinNun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına ant olsun ki, Hokka ile kaleme ve erbâb-ı kalemin yazmakda oldukları şeylere andolsun ki,Nûn.2 Kalem'e ve yazmakta oldukları şeylere yemîn olsun!2Bakınız; Bakara Sûresi, sahîfe 1, hâşiye 1Nun. Kaleme ve yazdıklarına yemin olsun Kalem, onun yazdıkları hakkı için,Nûn. Kalem [⁶] ve yazdıkları şeyler hakkı için,[5] Mekke'de nazil olmuş 52 âyettir.[6] Levh-i Mahfuz'u yazan Kaleme ve yazdıklarına Başlangıcında “mukatta’a”kesik harf olarak inen ilk sûre budur. Bu harfler için, Bakara Sûresi’nin ilk ayetinin dipnotuna bkz. Nûn hakkında çok ri... Devamı..Nun. Kaleme ve yazarların satır satır yazdıklarına andolsun.Mekke’de nazil olmuştur ve 52 ayettir. “Nun” suresi diye de anılır. Adını ilk ayetindeki “kalem” kelimesinden alır.Nûn. Dinle, ey insanoğlu! Elif, Lâm, Mîm gibi, ya da buradaki Nûn gibi, senin pek iyi tanıdığın ve sürekli kullandığın harflerden oluşan fakat hem lafzı, hem de manasıyla eşsiz birer mucize olan bu mesaja kulak ver İlâhî vahyin aydınlığını sembolize eden ve onun insanlığa ulaştırılma aracı olankaleme ve onunla yazılan bu yüce Kur’an’a andolsun ki;Mekke döneminin başlarında, muhtemelen Hz. Peygambere karşı çıkışların şiddetlendiği bir zamanda indirilmiştir. Alak sûresinden sonra gönderilen ilk s... Devamı..Nûn! Yemin olsun KÂLEM’e ve yazdıklarına!Nûn. Kalem ve yazdıkları aşkına derim ki! Nun! Dikkat et! Kaleme kalemle yazılanlara andolsun ki kalem ve kalemle yazılanlar ne kadar gerçekse;[Nûn]. [*] Kaleme ve satır satır yazdıklarına yemin harfleri hakkında bilgi için bkz. Bakara 21, dipnot O bildiğin² kalem’e³ ve onunla yaza gelen ve yazmaya devam edecek olan⁴ meleklere⁵ yemin ن “nun” kelime olarak her ne kadar; “büyük balık, mürekkep hokkası, kılıcın ağzı” anlamlarına gelirse de burada kelime olarak yazılmadığı için, hu... Devamı..Nûn. ¹ DÜŞÜN kalemi; ve [onunla] yazdıklarını! ²1 Bu, Kur’an’ın birçok suresinin başında yer alan “birbirinden kopuk”/“kesik” yani, münferit harflerin mukattaât kronolojik olarak ilk kullanılış... Devamı..Nun, kaleme ve onun yazdıklarına yemin olsun ki. 17/9, 96/4Nûn…[⁵²²⁷] KALEME ve onunla yazanların yazdıklarına yemin olsun![⁵²²⁸][5227] Kur’an’ın iniş sürecinde mukattaât veya fevâtih adı verilen harflerin yer aldığı ilk sûre. Taha ve Yâsîn ihtilaflı olmakla birlikte, 29 sûre... Devamı..Nûn ve Kalem'e ve yazdıkları şeylere andolsun ki,Nûn. Kalem ve ehl-i kalemin satırlara dizdikleri ve dizecekleri şeyler hakkı için Tabiin imamlarından Mücahid’e göre kalemden maksat “kendisiyle Kur’ân yazılan kalem”, onunla yazılan şey ise Kur’ân’dır. O böylece genel bir kavramı e... Devamı..Nun. Kaleme ve kalemle yazdıklarına harf, gerçek mânâsını ancak Allah'ın bildiği harflerdendir. Hasan ve Katâde, bunu hokka diye tefsîr etmişlerdir. Nûn'un, hokka anlamına gelmesi kuv... Devamı..NUN! Kaleme ve insanların onunla yazdıklarına çok dikkat edin!Nûn, kaleme ve onunla yazılanlara yemin And olsun kaleme ve yazdıklarına.1 “Huruf-u mukattaa” için 21’in açıklamasına Yemin olsun kaleme ve satır satır yazdıklarınabalıķ ḥaķķı-y-içün ya'nį yiri götüren yā dįvit ḥaķķı-y-içün daħı ķalem ḥaķķıyiçün ya'nį lavḥ'ı yazan daħı anuñ haķķı-y-içün kim ḥaḳḳı‐çun, daḫı melā’ikeler yazduġı bitigler ḥaḳḳı‐ And olsun qələmə və mələklərin yazdıqlarına yaxud lövhi-məhfuzda yazılanlara ki,Nun. By the pen and that which they write therewith,Nun.5592-A By the Pen5593 and the Record which men write,-5592-A See note above. 5593 5593 Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır. Mâ ente bini’meti rabbike bimecnûninSen, Rabbinin nimeti sayesinde deli değilsin. Sen, Rabbinin nimetiyle O’nun hidayet ve inayeti sayesinde bir mecnun cinnlenmiş ve şeytani çevrelerin güdümüne girmiş birisi değilsin. Rabbinin sana verdiği her türlü nimetler sayesinde şımarıp dengesini kaybeden bir çılgın ve deli vahyi, sana ihsan ettiği peygamberlik nimeti sayesinde senin kimliğin sıradan biri gibi gizli-meçhul kalmayacak; Sen deli de, cinlere mahkûm olmuş biri de nimetiyle sen bir mecnun Münzir`in İbnu Cureyc`den rivayet ettiğine göre müşriklerin Resulullah delilikle itham etmeleri üzerine bu ayeti kerime indirildi.... Devamı..Sen, Rabbinin nimetiyle bir mecnun Ey Rasûlüm, ikram edildiğin Rabbinin peygamberlik nimeti ile bir mecnûn değilsin;Sen, Rabbinin sana verdiği nimetten dolayı cinlenmiş nimeti sayesinde sen bir deli değilsin.[665][665] Hz. Peygamberi motive eden bazı ifadeler hakkında geniş bilgi için bk. Bayraklı, KUR’ÂN TEFSÎRİ, XIX, Tanrının nimeti sayesinde deli değilsin !Sen Rabbinin peygamberlik lütfettiği birisin. Onların iddia ettikleri gibi asla delirmiş birisi değilsin!1,2. Nûn. Kalem ve bütün yazdıkları ve rabbin ni’meti hakkı içün yemîn iderim. Yâ Muhammed! Sen mecnûn Nun; kalem ve onunla yazılanlara and olsun ki, sen Rabbinin nimetine uğramış bir kimsesin, deli cinlenmiş Nûn.[553] Ey Muhammed Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli harf ile ilgili olarak Bakara sûresinin ilk âyetinin dipnotuna 2. Nûn. Kaleme ve kalem tutanların yazdıklarına andolsun ki Resûlüm, sen -Rabbinin nimeti sayesinde- mecnun değilsin. Nûn», bir görüşe göre hecâ harflerindendir, manasını ancak Allah bilir. Bunun manasını verme cihetine gidenler ise, daha çok hokka» kelimesi ile ma... Devamı..Sen Rabbinin nimetiyle delirmiş Rabbinin nimetiyle mecnun rabbının ni'meti ile, mecnun değilsinRabb'inin nimeti¹ ile sen mecnun² Rabb\inin sana verdiği akıl, zekâ, güzel ahlak vb. Nebilik görevi, vahiy. 2- Cinlenmiş, deli.Habîbim sen, Rabbinin ni'meti sayesinde, bir mecnun değilsin.Ey Habîbim! Rabbinin ni'meti sâyesinde, sen bir mecnun değilsin!Sen Rabbinin nimeti ile asla delirmiş birisi çalabının iyiliği yüzünden deli Rabbinin nimeti sayesinde divane olamazsın.Ey Peygamber! Sen, Rabbinin nimeti üzeresin ve asla deli Krş. Tûr, 52/29Ki sen, Rabbinin nimeti sayesinde asla cinlenmiş Muhammed! Rabb’inin sana vahyettiği bu Kur’an nîmeti şâhittir ki, sen asla bir deli değilsin! Sen, rabbinin nimeti sebebiyle mecnûn / cinlenmiş özeni sayesinde sen, deli değilsin. Senin elçiliğin de onlara okuduğun vahiyler de o kadar gerçektir. Seni Rabbin cinlerin kötülüğünden korur. İnkâr edenlerin iddia ettiği gibi cinlenen bir deli değilsin! Onların iddiaları hiçbir şey ifade etmez. Bilsinler ki onlara tebliğ ettiğin gerçekler onların gerçek bildiği kalemden, kalemle yazılanlardan daha gerçektir. Onlar senin Rabbin tarafından bilgiyle donatıldığını bilmiyorlar. Senin gibi Rabbinin adıyla, Rabbinin bakış açısıyla, Rabbinin bilgileriyle hayatı okumuyorlar. Hâlbuki Rabbin seni nimetlendirdi. Sana kendini ifade etmeyi öğretti. Sana yaratılışı okumayı öğretti! Rabbin seni aralarından seçerek elçilikle şereflendirdi. Senin onlara açıkladığın gerçeklere karşı sadece cinlendi diyebildiler. Başka hiçbir şeye güçleri yetmedi. Hala anlamıyorlar mı?Rabbinin nimeti sayesinde sen asla cinlenmiş değilsin.Ey Muhammed! Rabbinin nîmeti sayesinde sen, mecnun¹ Mecnun Cünûn sözlükte “örtünmek, gizlenmek; aklını kaybetmek” anlamına gelir. Bu durumdaki kişiye de “mecnun” deli denir. Kur’ân-ı Kerîm’de, peyg... Devamı..Sen bir deli değilsin, Rabbinin nimeti sayesinde! ³3 Bu, Muhammed s’in çağdaşlarından büyük kısmının onun tebligata başlamasına tepki olarak kullandıkları ve yıllarca onu aşağılamak için kullanmaya d... Devamı..Sen cinlerden ilham alan biri değil, aksine Rabbinin nimetini lütfettiği birisisin. 7/184, 34/46Rabbinin nimeti sayesinde, cin musallat olmuş biri[⁵²²⁹] olman söz konusu değildir.[⁵²³⁰][5229] Mecnûn ile bilinen anlamda bir “deliliği” değil, Cahiliyye tasavvurunda önemli bir yeri olan “cin tasallutunu” kastediyorlardı. [5230] Zemah... Devamı..Sen Rabbinin nîmeti sayesinde mecnûn lütfuyla, deli değilsin. Sen, Rabbinin ni'metiyle cinlenmiş deli nimeti sayesinde sen, cinlerin etkisinde değilsin.[*] SahibininSen Rabbinin nimeti sayesinde cinlenmiş nimeti sayesinde, sen bir mecnun sen, cin tasallutuna uğramış değilsin; Rabbinin nimeti sayesinde,degilisin çalabuñ ni'met i-y-ile ya'nį įmān daħı peyġamberlıķ Tañrıñ nimeti‐y‐ile delü ya Rəsulum! Rəbbinin ne’məti sayəsində divanə deyisən!Thou art not, for thy Lord's favour unto thee, a art not, by the Grace of thy Lord, mad or possessed.55945594 People usually call anyone mad whose standards are different from their own. And madness is believed by superstitious people to be due to demonia... Devamı.. Kalem suresi Türkçe ve Arapça okunuşu araştırılan konular arasında bulunuyor. Kalem suresinin anlamı yoğun ilgi görüyor. Mekke döneminde inen bu sure, adını birinci ayette geçen elkalem kelimesinden almıştır. Özellikle sınava girerken okunacak dualar arasında yer almasının ardından vatandaşlar araştırmalarını hızlandırdılar. Kalem suresinin anlamı, tefsiri ve Türkçe-Arapça SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞUNûn vel kalemi ve mâ yesturûnyesturûne. Mâ ente bi ni'meti rabbike bi mecnûnmecnûnin. Ve inne leke le ecran gayra memnûnmemnûnin. Ve inneke le alâ hulukın azîmazîmin. Fe se tubsıru ve yubsırûnyubsırûne. Bi eyyikumul meftûnmeftûnu. İnne rabbeke huve a'lemu bi men dalle an sebîlihî ve huve a'lemu bil muhtedînmuhtedîne. Fe lâ tutııl mukezzibînmukezzibîne. Veddû lev tudhinu fe yudhinûnyudhinûne. Ve lâ tutı' kulle hallâfin mehînmehînin. Hemmâzin meşşâin bi nemîmnemîmin. Mennâın lil hayri mu'tedin esîmesîmin.Utullin ba'de zâlike zenîmzenîmin. En kâne zâ mâlin ve benînbenîne. İzâ tutlâ aleyhi âyâtunâ kâle esâtîrul evvelînevvelîne. Se nesimuhu alâl hurtûmhurtûmi. İnnâ belevnâhum ke mâ belevnâ ashâbel cenneti, iz aksemû le yasrimunnehâ musbihînmusbihîne. Ve lâ yestesnûnyestesnûne.Fe tâfe aleyhâ tâifun min rabbike ve hum nâimûnnâimûne. Fe asbahat kes sarîmsarîmi. Fe tenâdev musbihînmusbihîne. Enıg'dû alâ harsikum in kuntum sârımînsârımîne. Fentalekû ve hum yetehâfetûnyetehâfetûne. En lâ yedhulennehâl yevme aleykum miskînmiskînun. Ve gadev alâ hardin kâdirînkâdirîne. Fe lemmâ raevhâ kâlû innâ le dâllûndâllûne. Bel nahnu mahrûmûnmahrûmûne. Kâle evsatuhum e lem ekul lekum lev lâ tusebbihûntusebbihûne. Kâlû subhâne rabbinâ innâ kunnâ zâlimînzâlimîne. Fe akbele ba'duhum alâ ba'dın yetelâvemûnyetelâvemûne. Kâlû yâ veylenâ innâ kunnâ tâgîntâgîne. Asâ rabbunâ en yubdilenâ hayran minhâ innâ ilâ rabbinâ râgıbûnrâgıbûne. Kezâlikel azâbazâbu, ve le azâbul âhırati ekberekberu, lev kânû ya'lemûnya'lemûne. İnne lil muttakîne inde rabbihim cennâtin naîmnaîmi. E fe nec'alul muslimîne kel mucrimînmucrimîne. Mâ lekum, keyfe tahkumûntahkumûne. Em lekum kitâbun fîhi tedrusûntedrusûne. İnne lekum fîhi lemâ tehayyerûntehayyerûne. Em lekum eymânun aleynâ bâligatun ilâ yevmil kıyâmeti inne lekum le mâ tahkumûntahkumûne. Sel hum eyyuhum bi zâlike zeîmzeîmun. Em lehum şurakâu, felye'tû bi şurakâihim in kânû sâdikînsâdikîne. Yevme yukşefu an sâkın ve yud'avne ilâs sucûdi fe lâ yestetîûnyestetîûne. Hâşiaten ebsâruhum terhekuhum zilletun, ve kad kânû yud'avne ilâs sucûdi ve hum sâlimûnsâlimûne.Fe zernî ve men yukezzibu bi hâzâl hadîshadîsi, se nestedricuhum min haysu lâ ya'lemûnya'lemûne.Ve umlî lehum, inne keydî metînmetînun. Em tes'eluhum ecran fe hum min magramin muskalûnmuskalûne. Em inde humul gaybu fe hum yektubûnyektubûne. Fasbir li hukmi rabbike ve lâ tekun ke sâhıbil hûthûti, iz nâdâ ve huve mekzûmmekzûmun. Levlâ en tedârakehu ni'metun min rabbihî le nubize bil arâi ve huve mezmûmmezmûmun. Fectebâhu rabbuhu fe cealehu mines sâlihînsâlihîne. Ve in yekâdullezîne keferû le yuzlikûneke bi ebsârihim lemmâ semiûz zikra ve yekûlûne innehu le mecnûnmecnûnun. Ve mâ huve illâ zikrun lil âlemînâlemîneKALEM SURESİNİN KONUSUMuhammed aleyhisselâmın Allah tarafından gönderilmiş gerçek bir elçi olduğu, yüksek şahsiyeti ve Mekkeli müşriklerin onun getirdiği mesaj konusunda yaymaya çalıştıkları tereddütler, müşriklerdeki şahsiyet bozuklukları, nimete karşı nankörlüğün sonucunu açıklamak amacıyla anlatılan “bahçe sahipleri kıssası”, âhiretin sıkıntılı ve dehşetli halleri, Allah’ın müminler için hazırlamış olduğu ödüller ve kâfirlere vereceği cezalar, sûrenin başlıca konularıdır. Ayrıca Hz. Peygamber’e metânetli olması, Yûnus peygamberin yaptığı gibi sabırsızlık göstermemesi tavsiye SURESİ DİYANET MEALİRahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıylaNûn. Ey Muhammed Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin. ﴾1-2﴿ Şüphesiz sana tükenmez bir mükâfat vardır. ﴾3﴿ Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin. ﴾4﴿ Hanginizin deli olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler. ﴾5-6﴿ Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi daha iyi bilir. O, hidayete erenleri de daha iyi bilir. ﴾7﴿ O halde yalanlayanlara boyun eğme. ﴾8﴿ İstediler ki, yumuşak davranasın, böylece onlar da yumuşak davransınlar. ﴾9﴿ Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme. ﴾10-14﴿ Âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman, "Öncekilerin masalları!" der. ﴾15﴿Yakında biz onun burnunu damgalayacağız. ﴾16﴿ Şüphesiz biz, vaktiyle "bahçe sahipleri"ne belâ verdiğimiz gibi, onlara Mekkeli inkarcılara da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah erkenden fakirler gelmeden bahçenin ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi. ﴾17﴿ Bunu tasarlarken istisna da yapmıyorlardı. "İnşaallah" demiyorlardı. ﴾18﴿ Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet ateş bahçeyi sardı. ﴾19﴿ Böylece bahçe, anızı yakılmış toprağa döndü. ﴾20﴿ Derken, sabahleyin birbirlerine, "Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin" diye seslendiler. ﴾21-22﴿ Bunun üzerine, "Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın" diye fısıldaşarak yola koyuldular. ﴾23-24﴿ Yoksullara yardım etmeğe güçleri yettiği halde böyle söyleyerek erkenden yola çıktılar. ﴾25﴿ Fakat bahçeyi o halde gördüklerinde, "Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!" dediler. ﴾26﴿ Gerçeği anlayınca da, "Hayır, meğer biz mahrum bırakılmışız!" dediler. ﴾27﴿ Onların en akl-ı selim sahibi olanı, "Ben size Rabbinizi tespih etseydiniz ya! dememiş miydim?" dedi. ﴾28﴿ Onlar, "Rabbimizi tesbih ederiz yüceltiriz. Şüphesiz biz zalim kimseler imişiz" dediler. ﴾29﴿ Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar. ﴾30﴿ Şöyle dediler "Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz!" ﴾31﴿ "Umulur ki, Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz artık Rabbimizi arzulayanlarız." ﴾32﴿ İşte böyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi! ﴾33﴿ Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında Naîm cennetleri vardır. ﴾34﴿ Biz müslümanları suçlular gibi kılar mıyız? ﴾35﴿ Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz? ﴾36﴿ Yoksa size ait bir kitabınız var da bu batıl hükümleri ondan mı okuyorsunuz? ﴾37﴿ Onda, "Seçip beğendiğiniz her şey mutlaka sizindir" diye mi yazılı? ﴾38﴿ Yahut bizden, her ne hükmederseniz mutlaka öyle olacağına dair Kıyamete kadar sürecek kesin sözler mi aldınız? ﴾39﴿ Sor onlara "Onların hangisi bu iddianın doğruluğuna kefildir?" ﴾40﴿ Yoksa onların ortakları mı var? Doğru söyleyenler iseler, haydi getirsinler ortaklarını! ﴾41﴿ bu meal diğer sayfada verilmiştir. ﴾42-43﴿Baldırların açılacağı işlerin zorlaşacağı ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir halde buna güç yetiremeyecekleri günü Kıyamet gününü düşün. Halbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlarve buna yanaşmıyorlardı. ﴾42-43﴿ Ey Muhammed! Bu sözü Kur'an'ı yalanlayanlarla beni başbaşa bırak. Biz onları bilemeyecekleri biçimde adım adım helaka yaklaştıracağız. ﴾44﴿ Onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz benim tuzağım sağlamdır. ﴾45﴿ Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar bu yüzden ağır bir borç yükü altına mı girmişlerdir? ﴾46﴿ Yahut gayb levh-i mahfuz kendi yanlarında da onlar mı bundan aktarıp yazıyorlar? ﴾47﴿ Sen, Rabbinin hükmüne sabret. Balık sahibi Yûnus gibi olma. Hani o, balığın karnında kederli bir halde Rabbine yakarmıştı. ﴾48﴿ Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanmış bir halde ıssız bir yere atılacaktı. ﴾49﴿ Fakat böyle olmadı. Rabbi onu peygamber olarak seçti ve salih kimselerden kıldı. ﴾50﴿ Şüphesiz inkar edenler Zikr'i Kur'-an'ı duydukları zaman neredeyse seni gözleriyle devirecekler. Senin için, "Hiç şüphe yok o bir delidir" diyorlar. ﴾51﴿ Halbuki o Kur'an, âlemler için ancak bir öğüttür. ﴾52﴿KALEM SURESİ ARAPÇA OKUNUŞUKALEM SURESİ TEFSİRİSûrenin başında bulunan “nûn” harfi, “hurûf-ı mukattaa”dan olup bu tür harflerin ilk inenidir. Bakara sûresinin ilk âyetinde bunlar hakkında geniş bilgi verilmiştir Mekke müşrikleri şair, kâhin ve sihirbazların cinlerden bilgi ve ilham aldıklarına inanırlardı. Hz. Peygamber’in de onlar gibi cinlerin etkisi altına girdiğine ve söylediklerinin ona cinler tarafından telkin edildiğine inandıkları için ona şair, kâhin, sihirbaz ve mecnun diyorlardı krş. Hicr 15/6; Tûr 52/29-30; Müddessir 74/24 ve bu sûrenin 51. âyeti. Bu sebeple Allah Teâlâ kaleme ve kalem ehlinin yazdığı satırlara yemin ederek onun, iddia edildiği gibi mecnun olmadığını, aksine Allah’ın lutfuna yani peygamberlik gibi bir şerefe erdiğini ifade buyurdu Şevkânî, V, 308. Elmalılı buradaki bir anlam inceliğine dikkat çekerken özetle şunları söyler “Yazanların yazdıklarına” diye çevrilen cümledeki fiilin kalıbı, yazanların, gerçekte kalemler değil, akıl ve idrak sahibi varlıklar olduğunu gösterir. İfadenin akışı dikkate alındığında burada kalemden maksadın da bu nesnenin kendisi değil onun yazdıkları olduğu anlaşılmaktadır. Şu halde kalem ve yazılardan, akıl ve anlamlar âlemini, bunlardan da onları beşer aklına yazan ilk kalemi, bundan da onun sahibi olan rabbü’l-âlemîni anlamak gerekir. Öte yandan bu fiilin, “yazmakta oldukları ve yazacakları” anlamlarını birlikte anlattığı da gözden kaçırılmamalıdır VIII, 5266-5267. “Kalemden maksat vahyi yazan kalem, yazdıklarından maksat Kur’an’dır” diyenler de olmuştur; ancak âyeti genel anlamda değerlendirmek daha doğru olur. Burada kalem ile simgelenen yazının, insanın düşünce, tecrübe ve kavrayışlarının kayıtlar aracılığıyla bireyden bireye, kuşaktan kuşağa ve bir kültür çevresinden diğerine aktarılmasında önemli bir etken; bilginin yazılıp korunmasında, ilim ve irfanın gelişmesinde, dolayısıyla toplumların aydınlanmasında vazgeçilmez bir araç olduğuna işaret vardır. Kur’ân-ı Kerîm’in ilk inen sûresine Alak “oku!” buyruğuyla başlandığı gibi ikinci inen bu sûrenin ilk âyetinde de Allah Teâlâ tarafından yazı aracı olan kaleme ve kalem ehlinin onunla yazdıkları üzerine yemin edilmiş olup bu durum, İslâm’ın okuma yazmaya, bilime ve yazılı kültüre verdiği önemi göstermesi açısından oldukça anlamlıdır. Hz. Peygamber’e verilen “bitip tükenmeyen ödül”, dünyada peygamberlik görevini yerine getirirken her türlü engellere karşı yanında bulduğu Allah’ın yardımı, âhirette ise Allah’ın ona lutfedeceği müstesna mükâfatlardır İbn Âşûr, XXIX, 62-63. 4. âyetteki “üstün ahlâk” ise Hz. Peygamber’in sahip olduğu Kur’an ahlâkıdır. Nitekim Hz. Âişe bir soru münasebetiyle Hz. Peygamber’in ahlâkının Kur’an ahlâkı olduğunu belirtmiş Müslim, “Müsâfirîn”, 139; kendisi de güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildiğini ifade buyurmuşlardır Muvatta’, “Hüsnü’lhuluk”, 8. Bu açıklamalar, Hz. Peygamber’in, müşriklerin iddia ettiği gibi mecnun değil, aksine Allah’ın lutfuna mazhar olmuş yüksek bir şahsiyete ve üstün bir ahlâka sahip, her yönüyle mükemmel, insanlık için örnek bir önder ve güvenilir bir rehber olduğunu gösterir. 5-6. âyetler ise Hz. Peygamber’e mecnun diyenlere karşı bir cevap ve uyarı içermektedir. Burada inkârcıların, hak ettikleri cezaya çarptırıldıkları zaman Hz. Peygamber’i mi yoksa kendilerini mi cin çarpmış olduğunu görecekleri sert bir üslûpla ifade edilmiştir. Nitekim Bedir Savaşı’nda müslümanlardan beklemedikleri darbeyi yiyince cin çarpmışa dönmüşler ve neye uğradıklarını bilememişlerdir. 7. âyet, önceki âyetlerin gerekçesini anlatmaktadır; buna göre inkârcılar hem dünyada hem de âhirette kendilerine fayda sağlayacak ve mutlu kılacak olan Allah’ın dininden ve O’nun yolundan saptıkları için asıl mecnun şahsında bütün müminlere hitap edilerek peygamberi yalancılıkla itham eden ve hakkı yalan sayanlara boyun eğmemeleri, onların iradelerine teslim olmamaları istenmektedir. Çünkü inkârcılar Hz. Peygamber’in ahlâkî prensipler ve mânevî değerler konusunda tâviz vermesini, bu anlamda uzlaşmacı davranmasını ve İslâm’ın kendilerine ters gelen, çıkarlarıyla çatışan yönlerinin bırakılmasını istiyor; buna karşılık kendilerinin de tâviz vereceklerini ve ona engel olmayacaklarını söylüyorlardı. Hatta bir müddet Hz. Peygamber’in kendi ilâhlarına tapmasını, bir müddet de kendilerinin Hz. Peygamber’in ilâhı olan bir Allah’a tapmalarını teklif etmişlerdi Şevkânî, V, 309. Allah Teâlâ onların bu tutum ve beklentilerine karşı Hz. Peygamber’in tâvizsiz davranmasını, gevşeklik göstermemesini istemektedir. Zira doğru yol O’nun yoludur ve hak ile bâtıl birbirine ileri gelenleri hakkında inen bu âyetler, onların genel karakterlerinin güzel bir özetidir. “Ne idüğü belirsiz” diye çevirdiğimiz 13. âyetteki zenîm kelimesine müfessirler “bir toplumdan olmadığı halde onlara yamanmış olan, babası bilinmeyen, kötülüğü ile tanınan, lüzumsuz kimse, faydasız şey” anlamlarını vermişlerdir bk. Râzî, XXX, 84-85. Zenîm kelimesinin burada özellikle günah işlemekten, haksızlık yapmaktan, zarar vermekten utanıp çekinmeyecek kadar tabiatı bozulmuş, insanlığını kaybetmiş, bu anlamda soysuzlaşmış kişiyi ifade ettiği söylenebilir. Bu âyetlerde Hz. Peygamber ve ona iman edenler uyarılarak anılan kötü niteliklerin tümünü veya bir kısmını taşıyan kimseye mal ve oğulları var diye yani zengin ve güçlü olduğu için boyun eğmemeleri istenmektedir. “Yakında onun alnına cehennemlik damgasını vuracağız” diye çevirdiğimiz 16. âyet mecazi bir anlatım olup, güç ve zenginliğinden dolayı şımararak Allah, peygamber ve kitap tanımayan kimseyi yüce Allah’ın zelil ve perişan edeceğini, kibir ve gururunu kıracağını ifade âyetlerdeki kıssada bir bahçe olayı örnek gösterilerek Allah’ın verdiği nimetlere şükretmeyen Mekke müşrikleri uyarılmaktadır. Rivayete göre geçmişte dindar bir adamın her türlü meyve, ekin ve hurma ağaçları bulunan bir bahçesi vardı. Hasat zamanı geldiğinde fakirleri çağırır, bahçenin ürünlerinden onlara ikramda bulunurdu. Adam ölünce oğulları, aile fertlerinin çokluğunu ileri sürerek yoksulların payını kesmeye ve bahçenin ürününü sabahleyin erkenden gizlice toplamaya karar vermişler, ancak gece gelen bir âfet ürünü imha etmişti bk. Râzî, XXX, 87. Yüce Allah, Kur’an’da birçok yerde, verdiği nimete şükredenlere daha fazla nimet vereceğini, nankörlük edenleri de cezalandıracağını haber vermiştir meselâ bk. Nisâ 4/147; İbrâhim 14/7; Lokmân 31/12. Nitekim Hz. Peygamber’i yalancılıkla itham edip getirdiği mesajı reddeden Mekke müşrikleri de peygamber aralarından ayrıldıktan sonra eski refahlarını, özellikle ticarî imkânlarını giderek kaybetmişler, sonunda müslümanlar karşısında varlıkları son bulmuştur. Müfessirlerin çoğunluğu 18. âyeti, “Bahçe sahipleri Allah izin verirse’ demeden ertesi gün yapacakları iş hakkında karar verdiler” şeklinde açıklamışlardır “Allah izin verirse” gibi bir kayıt koymaksızın’ diye çevirdiğimiz bölüm hakkında “yoksulların payını ayırmaksızın” şeklinde de bir yorum vardır Şevkânî, V, 312. Gelecekte bir işi yapmaya niyet ederken “inşaallah” diyerek işi Allah’ın iradesine bağlamak gerekir. Nitekim bu konuda yüce Allah Hz. Peygamber’i şöyle uyarmıştır “Allah izin verirse’ demeden hiçbir şey için Şu işi yarın yapacağım’ deme!” Kehf 18/23-24; “Hiç kimse yarın ne elde edeceğini bilemez” Lokmân 31/34. Zira bir şeyin meydana gelmesi için sadece insanın irade ve gücü yeterli değildir, Allah’ın da onu dilemesi gerekir28. âyette geçen “rabbin şanını yüceltmek”ten maksat 18. âyette bildirilen “Allah izin verirse” “istisna”, yani demek, işi Allah’ın iznine bağlamaktır. Bu uyarı, “Fakirler hakkındaki niyetleri ve takındıkları tavırdan dolayı Allah’tan af dilemeleri” şeklinde de açıklanmıştır bk. Şevkânî, V, 314. 28-32. âyetlerden anlaşıldığına göre bu kişiler içlerinden aklı başında birinin haklı uyarılarını dikkate almamışlar, fakat bahçelerinin mahvolduğunu görünce onun haklı olduğunu anlamışlar, nasihatine kulak vermişler ve yaptıklarına pişman olup tövbe etmişler; ancak iş işten geçmiş, bahçeleri âhirette müminlere büyük ödüller, nimetlerle dolu cennetler müjdeledikçe müşrikler dünyadaki sosyal konumlarına aldanarak böyle bir şey olduğu takdirde kendilerinin daha büyük nimetlere mazhar olmaları gerektiğini savunmuşlardı; âyetler onlara cevap vermektedir. Cevapların soru tarzında sıralanması onların tutumlarının hayret verici ve kabul edilemez olduğuna işaret etmektedir. 37-38. âyetlere göre âhiretteki mutluluk dünyadaki güç ve zenginliğe değil, iman ve iyi amele bağlıdır; bu mutluluğu kimlerin hak ettiğini de en iyi Allah bilir; çünkü hak etme şartlarını ve ölçülerini koyan yalnız O’dur. Bu husustaki rehber de O’nun çoğunluğuna göre buradaki “gün”den maksat, son derece şiddetli ve sıkıntılı olayların ortaya çıkacağı kıyamet günüdür. “İş ciddileşip paçalar sıvandığı...” diye çevirdiğimiz “yükşefü an sâkın” deyimi lafzan “incikten açılır” şeklinde tercüme edilmekte; bununla ciddi, önemli ve güç bir işe girişilmesi veya bütün hakikatlerin açıkça ortaya çıkması ya da bir olayın iyice yaklaşması kastedilmektedir Şevkânî, V, 316-317. Âyette bu deyim özellikle kıyamet gününü ve o günün sıkıntılarını ifade etmektedir. İnsanların o günün sıkıntısından kurtulmaları için mahşerde görevli melekler veya Allah’ın ilham ettiği kimseler onları Allah’a secde etmeye çağırırlar İbn Âşûr, XXIX, 99. Râzî’ye göre inkârcılar dünyada Allah’a secde etmedikleri için âhirette kınanmak ve azarlanmak maksadıyla secdeye çağrılacaklardır XXX, 96. Hadiste buyurulduğu üzere erkek kadın herkes Allah’a secde eder; dünyada gösteriş için secde etmiş olanlar da secde etmek isterler, fakat eğilemezler bk. Buhârî, “Tefsîr”, 68/2. Başka bir rivayette inkârcıların da secde etmek isteyecekleri fakat buna güçlerinin yetmeyeceği haber verilmiştir Şevkânî, V, 317. Onlar, gözlerine korku çökmüş, zillet içerisinde ve perişan bir halde bulunurlar. Halbuki dünyada yapabilecek durumda iken de secdeye çağrılmışlar, fakat secde etmemişlerdi. Bu sebeple âhirette secde etme güçleri ellerinden alınacaktır bk. Râzî, XXX, 96.“Bu söz” diye çevirdiğimiz “hadîs” kelimesi “ilâhî vahiy, Kur’an” veya “yeniden dirilmeyi ve âhiret hesabını bildiren ilâhî haber” şeklinde yorumlanabilir. 44. âyetteki “Bu sözü yalan sayanı bana bırak” cümlesi, vahiy ve âhireti inkâr edenleri cezalandırma yetkisinin yalnız Allah’a mahsus olduğunu ifade eder. “Biz onları, bilemeyecekleri bir şekilde yavaş yavaş azaba doğru çekeceğiz” diye çevirdiğimiz cümle ise kısaca şunu anlatıyor Allah verdikçe onlar şımarır; fakat O, imtihan sebebiyle vermeye devam eder. Bu durum İslâmî literatürde “istidrâc” terimiyle ifade edilmiştir bk. Arâf 7/182.45. âyette “plan” diye çevirdiğimiz keyd kelimesi, Allah için kullanıldığında, İslâmiyet ve müslümanlar aleyhinde çalışan inkârcıların planlarını boşa çıkaran Allah’ın adaletli ve hikmetli planını ifade eder. Yüce Allah kendi planı uyarınca, âyetlerini yalan sayanları hemen cezalandırmayıp onlara mühlet verdiğini, kendilerine bazı imkân ve fırsatlar tanıdığını, fakat onların bu fırsatı değerlendirmeyip derece derece kurtuluşu olmayan bir yıkıma doğru gittiklerini ifade buyurmaktadır bk. Arâf 7/182-183; ayrıca krş. Enâm 6/44.Peygamber, tebliğ faaliyetinin karşılığında ücret beklemez, muhataplar da maddî anlamda borç altında olmazlar, tebliğ de itaat de maddî kaygılarla ilgisi olmayan, tamamen dinî ve ahlâkî birer soru tarzında başka bir uyarı olup özellikle dinî konularda insanın bilgi kapasitesinin sınırlı olduğuna, Allah’tan başka hiç kimse gayb âlemi hakkında bilgi sahibi olmadığı için bu konularda ileri sürülen iddiaların da temelsiz olacağına, sonuç olarak din konularında Allah’ın peygamberi vasıtasıyla insanlara ulaştırdığı vahiy bilgisinin yegâne kaynak olarak benimsenmesi gerektiğine işaret edilmektedir.“Rabbinin hükmü”nden maksat Hz. Muhammed’e verilen peygamberlik ve dini tebliğ görevidir krş. Müddessir 74/1-7; ayrıca bk. İbn Âşûr, XXIX, 104 veya Allah’ın inkârcılara mühlet vererek onlara karşı Hz. Peygamber’e yardımını ertelemesidir Râzî, XXX, 98. “Balığın arkadaşı” ise Yûnus peygamberdir. Hz. Peygamber’e, Allah’ın verdiği görevi sabırla yerine getirmesi emredildikten sonra Yûnus’a atıf yapılmakta ve Resûlullah’a onun hatalı davranışını tekrar etmemesi telkin edilmektedir. Çünkü Yûnus, tebliğ ettiği dini halkın hemen kabul etmediğini görünce sabır ve azimle görevine devam edeceği yerde, halkına kızarak ülkeyi Ninevâ terketmiş, bir gemiye binip denize açılmış, yolda fırtına çıkmış, yolcuların bir kısmının denize atılmasına karar verilince çekilen kurada Yûnus’un şansına denize atılmak düşmüştü; fakat denizde bir balık balina tarafından tutularak boğulmaktan kurtulmuş, sahile bırakılmıştı. Böylece kendisine burada da Allah’ın rahmeti yetişti. Yûnus Allah’ın emriyle ülkesine dönüp peygamberlik görevini sürdürmeye, tevhid inancını yaymaya devam etti. Bir rivayete göre Hz. Yûnus kavmine, inanmadıkları takdirde bir azaba uğrayacaklarını bildirmiş, ancak onlar tövbe edip imana geldikleri için bu azap tahakkuk etmemiştir. Fakat onların imana geldiklerinden habersiz olan Yûnus, belirttiği azabın vaktinde gerçekleşmediğini görünce kendisinin alay konusu olacağını düşünerek kızgın bir halde kavminden ayrılıp gitmiştir bilgi için bk. Sâffât 37/139-148. Burada Yûnus peygamberin kıssasına değinilerek Hz. Muhammed uyarılmakta, Mekke müşriklerinin kendisine gösterdiği muhalefete kızıp da ümitsizliğe kapılmaması ve peygamberlik görevini sürdürmesi telkin Peygamber’den Kur’an’ı dinleyen müşriklerin gözleri bakışları etkili oklara benzetilerek ona karşı duydukları kin, nefret ve kıskançlık gibi menfi duyguları tasvir edilmektedir. Kur’an’ın edebî üstünlüğü karşısında hayranlık duygularını bastıramayan müşrikler, gerek dil gerekse içerik bakımından onda tenkit edebilecekleri herhangi bir kusur bulamayınca insanların Hz. Peygamber’e karşı gösterdikleri ilgi ve dikkati başka yönlere çevirmek için onun sözüne güvenilmez bir mecnun olduğunu propaganda etmeye başlamışlardır. Ancak yüce Allah Kur’an’ın üstün niteliklerini açıklayarak onların menfi propagandalarını etkisiz hale Hz. Peygamber’i gördüklerinde, ona karşı duydukları kıskançlık ve düşmanlık sebebiyle gözleriyle onu oklayıp öldüreceklermiş gibi bakarlardı. 51. âyet onların bu psikolojik durumunu tasvir etmektedir. Bu âyetin nazarla göz değmesi ilgili olduğu yolunda yaygın bir kanaat bulunmakla birlikte bu kanaat kesin bir bilgiye dayanmamaktadır. Nitekim Şevkânî’nin aktardığına göre V, 319 çok yönlü bir âlim olan İbn Kuteybe de âyette müşriklerin Resûlullah’a nazar değdirmelerinden söz edilmediğini, Resûlullah Kur’an okuduğunda inkârcıların ona kinle ve düşmanlık duygularıyla baktıklarının anlatıldığını ifade etmiştir. Buna göre nazar hakkında başka deliller varsa da bu âyetin onunla ilgisi SURESİ AYET SAYISI Kalem suresi 52 âyettir.

kalem suresi son iki ayeti dinle